Tevfik FİKRET
Ağustos Böceği İle Karınca
Karıncayı tanırsınız
Minimini bir hayvandır Fakat gaayet çalışkandır Gaayet tutumludur, yalnız Pek hodgamdır, bu bir kusur: Hodkam olan zalim olur. Bir gün ağustos böceği Tembel tembel ötüp durmak Neticesi aç kalarak Karıncadan göreceği Bürudete bakmaz, gider Bir lokma şey rica eder Der ki: - Acıyınız bize Coluk çocuk evde açız Ianenize muhtacız. Karınca bir yüreksize Layık huşunetle sorar: - Aç mısınız? Ya o kadar Uzun, güzel günler oldu. O günlerde ne yaptınız? Böcek inler: - Açız, açız Bakın benzim nasıl soldu O günlerde gülen, öten Sazla, sözle eğlenen ben Bugün bakın ne haldeyim! Vallah açız, billah açız, Halimize acıyınız! Karınca eğlenir: - Beyim, şimdi de raksedin, ne var? 'Yazın çalan kışın oynar.' |
Tevfik Fikret |
Balıkçılar
-Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder,
Bugün açız yine; lâkin yarın, ümid ederim, Sular biraz daha sakinleşir... Ne çare, kader! - Hayır, sular ne kadar coşkun olsa ben giderim Diyordu oğlu, yarın sen biraz ninemle otur; Zavallıcık yine kaç gündür işte hasta... - Olur; Biraz da sen çalış oğlum, biraz da sen çabala; Ninen baban, iki miskin, biz artık ölmeliyiz... Cocuk düşündü şikayetli bir nazarla: - Ya biz, Ya ben nasıl yaşarım siz ölürseniz? Hâlâ Dışarda gürleyerek kükremiş bir ordu gibi Döverdi sahili binlerce dalgalar asabi. - Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın; Sakın yedek biraz ip, mantar almadan gitme... Açınca yelkeni hiç bakma, oynasın varsın; Kayık çocuk gibidir: Oynuyor mu kaydetme, Dokunma keyfine; yalnız tetik bulun, zirâ Deniz kadın gibidir: Hiç inanmak olmaz ha! Deniz dışarda uzun sayhalarla bir hırçın Kadın gürültüsü neşreyliyordu ortalığa. - Yarın küçük gidecek yalnız, öyle mi, balığa? - O gitmek istedi; 'Sen evde kal! ' diyor... - Ya sakın O gelmeden ben ölürsem? Kadın bu son sözle Düşündü kaldı; balıkçıyla oğlu yan gözle Soluk dudaklarının ihtizâz-ı hâsirine Bakıp sükût ediyorlardı, başlarında uçan Kazayı anlatıyorlardı böyle birbirine. Dışarda fırtına gittikçe pür-gazab, cûşan Bir ihtilâc ile etrafa ra'şeler vererek Uğulduyordu... - Yarın yavrucak nasıl gidecek? şafak sökerken o, yalnız, bir eski tekneciğin Düğümlü, ekli, çürük ipleriyle uğraşarak ilerliyordu; deniz aynı şiddetiyle şırak - şırak dövüp eziyor köhne teknenin şişkin Siyah kaburgasını... Ah açlık, ah ümid! Kenarda, bir taşın üstünde bir hayâl-i sefid Eliyle engini güya işaret eyleyerek Diyordu: 'Haydi nasibin o dalgalarda, yürü! ' Yürür zavallı kırık teknecik, yürür; 'Yürümek, Nasibin işte bu! Hâlâ gözün kenarda... Yürü! ' Yürür, fakat suların böyle kahr-ı hiddetine Nasıl tahammül eder eski, hasta bir tekne? Deniz ufukta, kadın evde muhtazır... ölüyor: Kenarda üç gecelik bâr-ı intizâriyle, Bütün felaketinin darbe-i hasariyle, Tehi, kazazede bir tekne karşısında peder Uzakta bir yeri yumrukla gösterip gülüyor; Yüzünde giryeli, muzlim, boğuk şikayetler... |
Tevfik Fikret
|
Bana Kimsin Diye Sorma Meleğim
Bana kimsin diye sorma meleğim
Pek güzel dinle de izah edeyim Nam-ı naçizime `Fikret' derler Şi're de nisbetimi söylerler Kaldığım varsa da gah ekmeksiz Kalmadım şimdiye dek mesleksiz Nur bekler gibi nısf-ı şebde Bekledim on iki yıl mektebde Sonra çıktım ne için bilmeyerek Bu da bir cilve-i baht olsa gerek Bab-ı Ali'ye müdavimlendim Ehl-i namus diye mimlendim Şimdi bir hayli eser sahibiyim `Ahmed Ihsan'da musahhih gibiyim Saye-i lutf-i cihan-banide Hocayım Mekteb-i Sultani'de... |
Tevfik Fikret |
Bir İçim Su
Güzel çoban, bir içim, bir yudum su testinden
Bugün sıcak yine pek, sanki ortalık yanıyor Güzel çocuk senin olsun hayatım istersen Niçin gözüm sana baktıkça böyle yaşlanıyor? Güzel çoban, ne kadar tatlı söylüyorsun sen Yalan da olsa içim doğru söyledin sanıyor Güzel çocuk, bana bak, aldatır mıyım seni ben? İçin bu yaşları boş anlıyorsa aldanıyor! Güzel çoban, bir içim, bir yudum su testinden Bugün sıcak yine pek, sanki her yanım yanıyor! |
Tevfik Fikret |
Ömr-i Muhayyel
Bir ömr-i muhayyel...Hani gülbünler içinde
Bir kuşcağızın ömr-i bahârîsî kadar hoş; Bir ömr-i muhayyel...Hani göllerde,yeşil,boş Göllerde,o sâfiyet-i vecd-âver içinde Bir dalgacığın ömrü kadar zaîl ü muğfel Bir ömr-i muhayyel! Yalnız ikimiz,bir de o:Ma'bûde-i şi'rim; Yalnız ikimiz,bir de onun zıll-ı cenâhı; Hâkîlere bahş eyleyerek hâk-i siyâhı Dûşunda beyaz bir bulutun göklere âzim. Her sahn-ı hakîkatten uzak,herkese mechûl; Bir safvet-i masûmenin âgûş-ı terinde, Bir leyle-i aşkın müteennî seherinde Yalnız ikimiz sayd-ı hayâlât ile meşgul. Savtındaki eş'ar-ı pür-âhenk ile mâlî, Şİ'rimdeki elhan-ı muhabbetle nagam-saz, Ah istiyorum,göklere âmâde-i pervâz Bir lâne-i âvârede bir ömr-i hayâlî... Bir ömr-i hayâlî...Hani gülbünler içinde Bir kuşcağızın ömr-i bahârîsî kadar hoş; Bir ömr-i hayâlî...Hani göllerde,yeşil,boş Göllerde,o sâfiyet-i vecd-âver içinde Bir dalgacığın ömrü kadar zaîl ü hâlî Bir ömr-i hayâlî! |
|
|
|
|
|
İletişim
www.edebiyat.com
berke_dor@hotmail.com